Karadeniz'in kuzeyinde, tarih kokan sokakları ve mistik atmosferiyle bilinen Kastamonu, eşsiz doğasıyla sadece gözleri değil, aynı zamanda kalpleri de büyülüyor. Bu şehir, surları ardında barındırdığı derin tarih ve efsanelerle adeta bir masal diyarı. Gelin, Kastamonu'nun unutulmaz efsaneleriyle tanışın ve bu büyülü şehrin gizemli atmosferine doğru bir yolculuğa çıkalım.

Kastamonulu Sipahi Ali Bey'in İstanbul Macerası:

Kastamonu'nun sakin sokaklarından Osmanlı İstanbul'un kalabalık caddelerine uzanan bir hikaye, Kastamonulu Sipahi Ali Bey ile başlıyor. Üç aylık ulûfesini almak üzere İstanbul'a gelen Ali Bey, eski bir arkadaşıyla karşılaşır ve hayatı tamamen değişir. Hindistan seferinden dönerken gördüğü dağların içinden oyularak yapılan şehirleri anlatan arkadaşıyla tanıştığı kahvehanede, hayatının aşkını bulur. Sevdiği kadın, Ali Bey'in karşısına çıkan zorluklara rağmen, onun hayatını sonsuza kadar değiştirecek bir yola girişir.

Ahvai Kalesi ve Zehirli Suların Hikayesi:

Kastamonu'nun kuzeydoğusunda bulunan Ahvai Kalesi, sarp kayalıklarla çevrili, tarihi bir destanın sahnesidir. Kaleyı fethetmeye gelen ordu komutanı, suyun zehirli olduğunu öğrenir ve halkı korumak adına kaleyi boş bırakır. Bu kalede geçen olağanüstü hikaye, aşk, kahramanlık ve fedakârlıkla doludur.

Ahvai Kalesi, Kastamonu’nun kuzeydoğu yönünde ulaşımın oldukça zor ve sarp kayalıklarla sarılı olduğu bir alanda yer almaktadır. Kaleyle alakalı olarak anlatılan efsaneye göre; ordu komutanı Yıldırımoğlu, kaleyi fethetmeye gelen hiçbir cengâvere geçit vermez. Kale ayaklarında bulunan suyun düşman askerleri tarafından kullanılmasını ve çekilmesini engellemek için zehirler. Suyu kullanan askerler bunu canlarıyla öderler. Rivayete göre kalede esir düşen, güzelliği dillere destan bir yunan kızı, kaleyi fethetmeye çalışan Yunan bir erkeğe âşıktır. Kız suların zehirli olduğunu anlar. Âşık olduğu gencin bu suyu içmesini engellemek için elinden ne gelirse yapmaya çalışır. Tüm askerlerin öldüğü sadece bu gencin yaşadığını gören Yıldırımoğlu bu işin hikmetini araştırır ve esir Yunan kızın, âşık olduğu bu genci canı pahasına bilgilendirdiğini anlar. Bunun üzerine ikisini de Müslüman yapıp evlendirir. Bahsi geçen suların zehirli ve zararlı olduğu rivayet edilen bu kale o günden sonra boş ve kuru bırakılır.

Âşıklar Köprüsü:

Azdavay'da bulunan Âşıklar Köprüsü, iki sevdalının karşıya geçmek için attıkları dramatik bir adımda hayat bulan bir efsaneyi barındırıyor. Her gün buluştukları köprüde kavuşamayan âşıklar, sonunda çaresizliklerine dayanamayarak nehre atlarlar. Günümüzde bu köprü, aşkla ilgili birçok efsanenin ve dileğin sembolü olarak anılmaktadır.

Efsane Azdavay’da bulunan derenin iki farklı yakasında yaşayan iki aşığın dere yüzünden kavuşamamalarını konu almaktadır. Efsaneye göre bu iki âşık bugünkü “Âşıklar Köprüsü’nün” olduğu yere her gün gelip orda buluşurlar; fakat kavuşamadıkları için bir gün aynı anda karşıya geçme ümidiyle suya atlarlar ve boğularak ölürler. Günümüzde de oradan geçen ya da orada tanışan çiftlerin evlendikleri ve köprüden geçen bekârların kısmetlerinin açılacağı rivayet edilir.

 

Fakir Âşık Efsanesi:

Şenpazar'da geçen bu hikaye, aşk uğruna verilen mücadele ve fedakârlıkları konu alır. Fakir bir delikanlı, zengin bir kıza aşık olur ve bu aşk için kızın babasıyla zorlu bir mücadeleye girişir. Birbirine sıkı sıkıya bağlı olan bu aşık çiftin hikayesi, kahramanlık ve sevgiyle dolu.

Rivayete göre birbirine sevdalı iki genç evlenmek ister. Babası kızını, çocuğun fakir olduğunu söyleyerek vermez ve başka biriyle evlendirmeyi düşünür. Bunu öğrenen gençler kaçmaya karar verirler; ancak baba gençleri yakalar ve delikanlıyı öküz arabalarının taşıdığı odunlara bağlayarak geceden sabaha kadar yerde sürükler, döver ve en sonunda delirmesine neden olur.

Fırıncık Nene Türbesi Efsanesi:

Küre'deki Fırıncık Nene Türbesi'nin etrafında dolaşan bir hikaye, inanç ve kerametin izlerini taşır. Güzellikleri dillere destan bir kadın, sevdiği adamın hayatını kurtarmak adına gösterdiği cesaret ve fedakârlıkla hafızalarda kalır. Bu türbe, kadının kerameti sayesinde bir zamanlar ateşten bir cennet haline gelir.

Bu efsane konusunu Küre ilçesindeki Fırıncık Nene Türbesi’nden almaktadır. Fırıncık Nene Türbesi, Müderris Mahallesi Fırıncık Mevkiine adını veren keramet ehli bir hanım türbesidir. Türbe hakkında rivayet öncesi herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Sadece kabrinin üstünde ahşap bir  türbesi olduğu ve çevresinde genellikle çocuk ve kadın mezarlarının bulunduğu bilinmektedir. Türbe günümüzde de Perşembe ve Cuma günleri hanımlar tarafından ziyaret edilmekte ve türbede helva ve çörekler dağıtılarak, Kuran okunmaktadır. Hakkındaki rivayet şöyledir: Zamanında türbenin olduğu yer ekmek fırınıdır ve bitişiğinde bir ev vardır. Bu evin genç ve güzel hanımı, iman ehli, abdestinde namazında bir kadındır. Bu kadın günlerden bir gün aşağıdaki Hacı Gani hamamına gider. Dönüşünde peşine takılan bir genç ‘Allah aşkına peçeni aç yüzünü bir göreyim’ der. Kadın Allah aşkına lafını duyunca peçesini açar ve yüzünü gence gösterir. Fakat eve gelip de bu olayı kocasına anlattığında, karısına çok kızan koca bunun üzerine evin yanındaki fırını yakarak karısına der ki ‘Allah aşkına fırına gir’. Kadın hiç tereddüt etmeden dalar fırının içine. Ateşten bir kor halindeki fırın o anda cennetten bir köşe olur. Olayı seyreden kocası şaşkınlığından dona kalır. Keramet sırrı meydana çıkan kadın orada vefat eder ve üzerine şimdiki türbe yapılır. Fırıncık Nene Türbesiyle alakalı anlatılan başka bir efsaneye göre; eski zamanlarda çok güzel bir kadın yaşar. Kadın evlidir. Fakat kadını takıntı haline getiren bir genç, elde etmek için her yolu dener. Delikanlı, kadının çok inançlı bir kadın olduğunu bildiğinden “Allah aşkına bir öpücük ver” der. Delikanlı Allah aşkına dediği için kadın gencin öpmesine izin verir. Gece huzursuz olan genç kadın durumu kocasına anlatır. Adam hiç ses çıkarmaz. Eve bir fırın yaptırır ve yakar. Karısına “Allah aşkına şu fırına gir” der. Kadın hiç ses çıkarmadan fırına girer ve girdiği anda ateş söner. Olaydan kısa bir süre sonra da vefat eder.

Gelin Kız Evliya Efsanesi:

Merkez-Tosya'da arasında geçen bu efsane, dünyada kavuşamayan sevgililerin ahirette buluşma hikayesidir. Gelin kız, sevdiği erkeğin şehit düşmesiyle yıkılan bir kalple yaşar ve sonunda onunla ahirette kucaklaşma umuduyla dünyadan ayrılır.

Efsane, bir gelin kızın bu dünyada kavuşamadığı sevdiğine olağanüstü olaylar sonucu ahirette kavuşmasını konu almaktadır. 1500’lü yıllarda yaşadığı sanılan Gelin Kız Evliyanın türbesi bir dağın tepesinde yer almaktadır. Rivayete göre gelin kızın sevdiği bir erkek vardır ve askere gidecektir. Çocuk gitmeden evvel gelin kıza bir soru sorar beni bekler misin diye? “Kız beklerim fakat beni kime emanet edeceksin benim ne annem ve ne de babam var” der. Bunun üzerine sevdiği çocuk “seni Allah’a emanet ederim” der. “Eğer dönersem benim gelinim olursun, dönmezsem ahiret gelini olasın” der. Çocuk askerdeyken şehit düşer ve haberi gelir. Bunun duyan köyün ileri gelenleri kızı imamla evlendirmek isterler. Kız ilk başlarda direnir fakat baskının sonunda kabul eder. Düğün günü kız atla giderken kartal ata çarpar kız çam ağacının altına düşer ve ölür. Kızı çam ağacının altına defnederler ve türbe de orada bulunur.
 

Sepetçioğlu Osman Efe ve Aşkı:

Araç ilçesinden çıkıp Gülpü Dağı'na sığınan Sepetçioğlu Osman Efe'nin hikayesi, zulme karşı isyan ve sevgi dolu bir destandır. Osman Efe, aşkı, mücadelesi ve kahramanlığı ile Kastamonu'nun efsanevi karakterlerinden biridir.

Osman Efe, Kastamonu’nun Araç ilçesinin Yukarı Avşar köyündendir. Babası fakirdir ve geçimini sepet yapıp sağlar. Babasının ölümünden sonra Osman, köyünü terk etmek zorunda kalır. Anasını da alıp Kastamonu‘ya gelir. Baba mesleğini kendine iş edinir ve kıt kanaat geçinirler. Devir, Anadolu beylikleri devridir ve Kastamonu‘da İsfendiyaroğulları Beyliği vardır. Beyin emrindeki sipahiler köy köy, il il dolaşarak esnafın kazancının çoğunu toplar. Sipahiler önce Beye sonra Beylerbeyine son olarak da Padişah’a güvenirler. Buna karşın şehir ahalisi haraç alınmasından ne kadar şikâyetçi olsa da bunu dile getiremez. Osman, geçimini günde birkaç tane sepet yapıp satarak sağlar. Yine bir gün dükkânında çalışırken beyin adamları gelir ve bir haftaya kadar yüz sepet yapmasını ister. Fakat verilen sürede Osman’ın yüz sepet yapması imkânsızdır. Bir hafta geçer ve beyin adamları gelir, Osman sepetleri yetiştiremediğini anlatır; ama sipahiler dinlemeyip onu kollarından tutup Hamza Bey’in huzuruna çıkarırlar. Osman gibi istenilen işleri yapamayan başkaları da vardır beyin huzurunda. Hamza Bey, emirlerine karşı çıkarak vergisini vermeyen ve emrini dinlemeyen insanları yol yapımına sürgün eder. Osman, yol yapımı için görevlendirilmiştir; ama aklı nişanlısıyla anasındadır. Onların hasretine dayanamaz ve Kastamonu’ya kaçar. Anasıyla durumu konuşur. “Beyden ahımı alacağım”, der. Nişanlısını da görüp düşer yollara. Beyin konağına ulaştığında pusu kurup at üstündeki beyi öldürür. Sonra atıyla beraber Gülpü Dağına sığınır. Zalim beyin ölümünü duyan Kastamonu halkı sevinir. Osman’ın da namı dilden dile yayılır ve adı “Sepetçioğlu Osman Efe” oluverir. Bu arada Beylik Hamza Bey’in oğlu Rüstem’e geçer. Rüstem Bey babasından daha zalimdir, halkı daha çok ezer. Rüstem Bey’e karşı çıkan tek kişi Osman’dır. Rüstem Bey, Osman’ı yakalatmak için sipahilerine hemen yola çıkmalarını emreder; ancak sipahiler Gülpü Dağı’ndan elleri boş döner. Rüstem Bey, Osman’ın anasını ve nişanlısını yakalatıp konağına getirir. Sonra Sepetcioğlu’na “Ya teslim ol ya da ananı ve nişanlını öldürürüz.” diye haber salınır. Haberi duyan Osman, gece baskın yapıp anasını ve nişanlısını konaktan kaçırır. Bunun bir neticesi olarak Osman’ın adı daha geniş kitlelere yayılır. Osman, anası ve nişanlısının Gülpü Dağı’nda olduğunu duyan sipahiler, peşlerine düşüp etraflarını sararlar. Osman’ın anası yaşlı olduğundan kaçamaz, nişanlısı da yorgun düşer. Osman kahramanca savaşır, ama nafile. Artık dayanamazlar ve canlarını orada verirler. Sipahiler, üçünün de cesetlerini yanlarına alarak dönerler. Bey ve adamları günlerce eğlenir.
 

Tarihi Cami Efsanesi:

Cide'deki Veli Köyü'nde geçen bu efsane, bir kızın zekice şifrelenmiş bir mektupla Türkleri Cenevizlere karşı nasıl yönlendirdiğini anlatır. Kale alındıktan sonra kızın Müslüman oluşu ve çimene yapılan ilk cami, bu hikayenin izlerini günümüze kadar taşır.

Bu efsane Cide ilçesi Veli köyde geçmektedir. Köyde değirmeninin yanında bakımsızlıktan yıkılmış ve sadece temeli kalmış bir cami vardır. Bu camiyle alakalı olarak rivayet edilen ilginç efsane şöyledir: Çok eski tarihlerde Türkler, Cenevizlerden Hisarcık kalesini almak ister. Bunun üzerine Türkleri seven bir Ceneviz kızı hisar kalesinden ok ucunda bir mektup gönderir. Mektupta şu dizeler yer almaktadır. Kız, “Dere sıra dere sıra gelesiniz, abdest deresinde abdestinizi alasınız, namazı da çimende kılasınız” diyerek kaleye nasıl gireceklerini şifreli bir şekilde bildirmiş olur. Kale alınır ve kız da Türklerin tarafına geçer, çevredeki ilk cami o çimene yaptırılır ve kız da Müslüman olur.

Kaynak: Kastamonu Tarihi