Hayret, olacak iş değil ! Ekonomisi sürekli büyüyen bir ülke olarak kamu yatırımlarımızı kendi imkanlarımızla yapamıyor muyuz ? 2022 de %5.6, 2023 te % 4.5 büyümüşüz!

Dünya bankasının 18 milyar dolar ek kredisine muhtaç olmuşuz. Biz ki, mazlum ülkelere karşılıksız en çok yardım yapan  ülkeler sıralamasında dünya lideriyiz!

Daha önce alınan 17 milyar dolar kredi, 18 milyar dolar ilave ile 35 milyar dolara tamamlanacak mış!

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek

Dünya Bankası’nın ilk üç yıl içinde ülkemize ilave 18 milyar dolarlık finansman sağlayacağını duyurmuş.

Ülke İşbirliği Çerçevesi (Country Partnership Framework-CPF) Programı, Bankanın İcra Direktörleri Kurulu'nda görüşülerek yürürlüğe girmiş.

Hani, daha dün Uluslar Arası Para Fonuna (IMF) 5 milyar dolar borç para veriyorduk. Bu ne kredisi şimdi? 18 milyar dolar! Dünya Bankası (DB) bu parayı babasının hayrına mı verecek? Faizini fazlasıyla alacak, şartlar öne sürecek, anlaşma imzalatacak. DB, yalnızca kamu kesimi projelerine kredi veriyor. Sunduğun projeyi uygun görürse parayı veriyor. Prosesin tüm aşamalarına burnunu sokuyor.

Krediyi kafana göre kullanamıyorsun.

Mesela, emeklilere ve çalışanlara yapılacak zam için kullanamazsın. Makam araçları için kullanamazsın.Verdiği paranın nerelere, nasıl harcandığını denetliyor.

Şunu merak edenler de var; Dünya Bankası bu krediyi Kanal İstanbul için veriyor olabilir mi?

Katma değer yaratacak, istihdam sağlayacak projeler için kredi kullanmak elbetteki gayet normal. Bu nedenle alacaksak eyvallah. Hem bunun vadesi de IMF kredilerine göre daha uzunmuş.

Yeteri kadar borcumuz yok mu?  Dış borcumuz 500 milyar dolara, cari açığımız 50 milyar dolara dayanmış. Borç almak yerine; lüks tüketime dayalı ithalatımızı 18 milyarcık kısıverelim. Kaynağı bu şekilde kendimiz yaratalım. Ayrıca, kaynak yaratmanın birçok farklı yolları da var. Şimdi ithalatı kısıp birilerinin tekerine çomak sokmak olur mu canım?

Asla olmaaaz! İthalattan köşeyi dönen amcalara yazık olur! Karıncalar yiyeceğine amcalar yesin öyle mi?

Anlaşılmadıysa, basit bir örnekle, soru sorarak açayım. Son 10 yılda et ithalatına ne kadar ödedik? Etin kiloğramını kaça ithal ediyoruz? İç piyasaya kaçtan veriyoruz? Et ithalatına  ödediğimiz milyarlarca doları hayvancılığı desteklemek için kullansaydık bugün etin fiyatı 600 ₺ olur muydu? Et örneği; ülkemizde yetiştiği halde ithal ettiğimiz diğer tarım ürünleri için de geçerli.

Neyse, protein ihtiyacımızı ıstakoz yiyerek karşılaşmamız gerektiğini de öğrenmiş olduk !

AKP iktidara geldiğinde Türkiye'nin IMF ye 23.5 milyar dolar borcu vardı.

2013 yılı Mayıs ayında bu borç sıfırlandı. Bu müthiş bir başarı idi. Türk halkı bu başarının karşılığını oyları ile fazlasıyla verdi.

Şu cümleleri hatırlıyor musunuz?

"O zaman ekonomiye bakan zat, geldi bana 'Sayın Başbakanım verelim mi bu borcu?' dedi. 'Verin, bugün borç alan, yarın talimat alır.' dedim. Şimdi parti kurmuş, bize ekonomi dersi veriyor. Önce bunları herkesin görmesi lazım"

Bunlar doğru.

Dönemin üst düzey ekonomi bürokratları, 2012 yılında ek kaynak arayışında olan IMF'ye Türkiye'nin 5 milyar dolarlık destek taahhüdünde bulunduğunu ancak bunun Fon tarafından hiç kullanılmadığını söylüyorlar.

Hatta, 5 yıl önce bu teklifi yenilemişiz. IMF'nin web sitesinin "Türkiye: Fon'a verdiği krediler" sayfasında, 5 milyar dolarlık taahhüdün en son 30 Eylül 2019 tarihinde yenilendiği ancak bu miktarın Fon tarafından kredi olarak kullanılmadığı görülüyor.

Soru şu; son 5 yılda ne oldu da borç veren bir ülke iken krediye muhtaç olduk?

Rüzgar neden tersine döndü?

Bu sorunun birden fazla yanıtı var. Yanıtlardan birinin ip ucunu "Karıncalar yiyeceğine amcalar yesin" diyerek yazımın başında verdim. Anlayana!

Seçim sonuçlarını analiz ederken, şapkayı önünüze koyduğunuzda; faturayı birilerine kesmeden önce, bu sorunun yanıtlarını samimiyetle  ortaya koyun. Mehmet gitse Ahmet gelse ne olur? Birkaç kişiyi günah keçisi ilan edip geçiştiremezsiniz. Zira mızrak artık çuvala sığmıyor.