Hazreti Pir Şeyh Şaban-ı Veli'nin doğum tarihi ve yeri tam olarak bilinmese de, 15. yüzyılın sonlarında Kastamonu'nun Taşköprü (Hanönü) ilçesinde doğduğuna inanılır. Babasını ve annesini genç yaşta kaybeden Şeyh Hazretleri, İstanbul'da hayırsever bir kadının himayesiyle yetişti ve burada ilim tahsil etti. Daha sonra 12 yıl boyunca Bolu'da büyük bir din âlimi olan Hayreddin Tokadi hazretlerinin yanında kalarak manevi olgunluğa erişti ve memleketine hilafetle gönderildi.

HZ. PİR ŞEYH ŞABAN-I VELİ EFSANE
Efsaneye göre bugün ki Honsalar Camisinin olduğu yer, Hz. Pir’in Kastamonu’da geldiği ilk yerdir. Bu caminin karşısında da bir hamam yer alır. Bir gün hamamcı, en kıymet verdiği havluyu yıkayıp hamamın bahçesine asar ve o havlu kaybolur. Havlunun kim tarafından çalındığı sorgulanırken çevre sakinlerinden biri buradan en son Hz. Pir’in geçtiğini söyler. Bu konuda üzerine iftira atılan mübarek zat ilim göstermek için geldiği bu topraklarda kerametini göstermek durumunda kalır. Hz. Pir, sizin havlunuzu ben çalmadım, havlunuz buradan geçen ala ineğin karnındadır der. Hakikaten de havlu ineğin karnında çıkar. Bu iftiranın akabinde Hz. pir şu an ki külliyenin bulunduğu yer olan Seyit Sünneti efendinin yanına gider ve oraya yerleşir. Bu mübareğin o mahalleye sitemi olur ve bu sebeple Honsalar Mahallesinin şehrin en geri kalmış mahallesi olarak anıldığı rivayet edilir.

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleriyle alakalı olarak Şeyhin öğrencilerinden Muhyiddin Efendi’nin anlattığı bir efsaneye göre: Hz. Pir öğrencileriyle ders yaparken Kastamonu eşrafından biri şeyhin huzuruna gelir, elini öper ve bir müşkülünü anlatmak istediğini söyler. Hz. Pir’den müsaade aldıktan sonra başlar anlatmaya: “Efendim, arkadaşımla yol üzerinde sahibi olduğumuz değirmenimizin taşını değiştirecektik. Yeni taşı kaldırdık tam koyacakken derenin dibine yuvarlandı. Taş çok ağır olduğundan dereden tekrar çıkarıp yerine koymamız mümkün değildi. Ne yapacağımızı düşünüp dururken, hatırımıza siz geldiniz ve “yetiş ey Şaban-ı Veli Hazretleri”, diye imdat istedik. O an bir el değirmenin taşını aşağıdan aldığı gibi getirip yerine koydu. İşte orada gördüğüm el ile bu öptüğüm el aynı eldir” der.

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleriyle alakalı olarak Şeyhin öğrencilerinden Mehmet Efendi’nin anlattığı bir efsaneye göre: Horasan evliyalarından biri öğrencilerine Kastamonu’da yaşayan evliyalardan biri olan Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinden feyz almaları gerektiğini söyler. Öğrenciler bunun üzerine yola koyulur. Hz. Pir’e önceden malum olan bu ziyarete karşılık o da dervişlerini yanına çağırır. Durumu anlatır, Horasan’dan gelen bu öğrencilerin karşılanmasını ister ve bu öğrencilere verilmek üzere dervişlerin eline bir ayna tutuşturur. Kastamonu’dan yola çıkan dervişler bir süre sonra, Horasan’dan gelen dervişler ile karşılaşırlar ve onlara Şeyh Şaban’ın armağanı aynayı verirler. Aynayı her alan derviş aynaya baktığında Şeyh Şaban’ın tebessüm ederek kendilerine baktığını görür. Bunun üzerine Horasan’dan gelen dervişler biz göreceğimizi gördük, anlayacağımızı anladık, Şeyh Şaban’ın teveccühlerine kavuştuk diyerek, Kastamonu’ya gelmeden geri memleketlerine dönerler.

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri’yle alakalı olarak anlatılan başka bir efsaneye göre, bir gün şehir eşrafından fakir biri Hz. Pir’in huzuruna gelir. Çok fakir olduğunu, ailesinin geçimini sağlamak için sadece bir eşeği olduğunu, onu da kaybettiğini, namerde muhtaç olmak istemediğini söyler. Bunun üzerine Hz. Pir elini açarak Allah’a bu fakirin dileğinin gerçekleşmesi ve geçimini sağlamada uygun bir yolun bulunması için dua eder. Duanın bitiminde dergâhın kapısı açılır ve atın üzerinde bir adam yedeğinde bir katırla içeri girer. Şeyh Şaban’a yedeğinde katırı hediye etmek istediğini söyler. Şeyh Şaban da fakire dönerek, “Allah, ölen eşeğin yerine daha iyisini hediye etti. Bu katır senin” der. Olayın ne olduğunu anlamayan adama fakirin durumu anlatılınca, adam aslında katırı yarın getireceğini, ama içinden bir sesin mutlaka bugün götürmesi gerektiğini söylediğini anlatır. Böylece fakir adam geçim kaynağı olacak bir katıra kavuşmuştur.

Hz. Pir’le alakalı anlatılan başka bir efsaneye göre Hz. Pir Bolu Hayrettin Tokadi Hazretlerinin yanında vermiş olduğu 11 yıllık hizmetinde şeyhine her sabah sıcak su hazırlar; ama bir gece uyuyakalır. “Eyvah, ben nasıl uyurum”, diye söylenir. Tam ibrikten su akıtacağı esnada ibriği çok sıkı bir şekilde tutar ve “Allah’ım” der, “Şeyhime karşı beni utandırma.” Döktüğünde sıcak su gelir ve bu suyun Hz. Pir’in gönül ateşinde kaynadığı, bunun üzerine icazet zamanın geldiğinin anlaşıldığı rivayet edilir.

Hz. Pir’le alakalı olarak anlatılan bir efsaneye göre Hz. Pir. Şeyh Şaban-ı Veli küçük yaşta ana babasını yitirince iyi yürekli bir kadın onu yanına alır. Mahalle Mektebi’ni bitiren Şaban İstanbul’a gidip bilgisini geliştirmek için kadıncağızdan izin alır. Yollara düşer. İstanbul’da bir medreseye girer. Tüm zamanını okumakla geçirir. Kendini ilme verir. Sürekli bir arayış içindedir. Ona yol gösterecek düşüncelerini aydınlatacak birine gereksinim duyar. Sıkıntılı gecelerin birinde bir ses duyar: “Sılaya dön, kurtuluş oradadır.” Ertesi gün birkaç mollayla yola çıkar. Önce Bolu’ya uğrayıp övgüsünü işittiği Hayreddin Tokadi’yi ziyarete gidecek oradan Kastamonu’ya dönecektir. Bolu’da Tokadi’nin Dergâhı yanında konakladıklarında zikir sesleri mollaları çeker. Gitmek isterler. Şaban-ı Veli: “Onların yanına gideriz ama etkileri çekicidir. İlahi aşkı büyük olanlar, çevresindekileri de çeker. Bizi buraya bağlayabilirler.” diyerek onları uyarır ama mollalar ısrar edince içeri girerler. Zikir bittiğinde Şaban-ı Veli oradan ayrılamaz. Mollaları gönderir. Kendi ise yıllarca Hayreddin Tokadi’ye hizmet eder. Olgunluğa erişince Kastamonu’ya dönmek ister. Günlerden sonra Kastamonu yakınında yaşlı bir çınarın oyuk gövdesine yerleşir. Kastamonu’da Şeyhlik postunda oturan İsa Dede Efendi, bir türlü kente gelmesini sağlayamaz. Yıllarca bu kovukta yaşar. Sonunda ısrarlara dayanamaz, kovuktan çıkar, kente yönelir. Çınar da arkasından gelmektedir. Şaban-ı Veli: “Oldu mu ya, oldu mu ya? Ben ki bunca zaman sürdüğüm manevi sefaya seni de ortak ettim. Yaşadığım güzellikleri seninle paylaştım. Gizlerimi seninle paylaştım. Sen de şimdi benim gizlerimi ele veriyorsun”, diye ağaca çıkışır. Ağaç olduğu yerde kalır. Şaban-ı Veli’de Seyit Sünnet Mescidi ‘ne yerleştirilir. Kısa zamanda kentte çok sevilir, sayılır, mescit onu dinlemeye gelenlerle dolar, taşar. Caminin adı da Seyit Şaban olarak kalır.

Türk lokumunun Kastamonu'dan çıktığını biliyor muydunuz? Türk lokumunun Kastamonu'dan çıktığını biliyor muydunuz?

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleriyle alakalı anlatılan başka bir efsaneye göre şehir eşrafından Kürekçi Mustafa, birine 1200 akçe kadar borçlanır. Ne kadar çalışsa kazancı bu borcu ödemeye yetmez. Türbelere gidip borçlarından kurtulmak için dua eden Mustafa’nın aklına Hz. Pir’i ziyaret etmek gelir. Dergâha gelir, Şeyh Şaban’ın huzuruna çıkar, Şeyh Şaban yalnızdır. Şeyh Şaban kürekçiyi görünce oturduğu minderin altını göstererek buradaki akçeleri almasını söyler. Şaşıran kürekçi minder altındaki akçelerden bir miktar alınca, Şeyh Şaban tamamını almasını söyler. Oradaki akçelerin tamamını alan kürekçi, dua ederek huzurdan çıkar. Dışarı çıkıp akçeleri saydığında tam borcu olan miktar kadar olduğunu görür. Hemen borcunu öder ve o günden sonra da bir daha hiç borçlanmaz

Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleriyle alakalı olarak başka bir efsaneye göre, Şeyh Şaban bir yıl boyunca kendine ait bir odada halvete girerek günlerce dışarı çıkmaz. Bu efsane konusunu o süreç içerisinde hac görevini yerine getirmek üzere Kâbe’ye giden bir zatı muhteremden alır. Rivayete göre Kâbe’ye giden bu zatı muhterem memlekete döneceği sırada hastalanır. Uzun süren bu hastalığı boyunca bir türlü iyileşip memleketine dönemeyen bu zatı muhterem memleket hasretiyle yanıp tutuştuğu bir an, yanına biri gelerek hacının ağlama nedenini sorar. Sıkıntıyı öğrenince, Kâbe’nin hanifi mihrabının yanında beş vakit namaz kılıp kaybolan biri olduğunu söyler. Oraya gidip onu bulmasını ister. Bulunca da ellerine yapışıp derdini anlatmasını, kendisini gizlerse de ısrarla derdine çare olmasını istemesini söyler. Hacı peki diyerek hanefi mihrabının yanına gider. Namaz kılarken dikkatle etrafını kontrol eder. Bir ara memleketinden tanıdığı Şeyh Şaban’ı görür, namazdan sonra yanına giderim diyerek, hem namazını kılar hem derdine derman olacak kişinin kim olduğunu anlamaya çalışır. Namaz bittikten sonra Şeyh Şaban’a baktığında onun kaybolduğunu görür. O zaman, aradığı kişinin Şeyh Şaban olduğunu anlar. Bir sonraki namazda, yine aynı yerde Şeyh Şaban’ı görünce hemen yanına gidip derdini anlatır, çare olması için yalvarır. Şeyh Şaban sırrının açığa çıkmasından korktuğunu dile getirince, hacı sır saklayacağına yemin eder. Şeyh Şaban namazdan sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde görüşerek hacının gözlerini kapatmasını söyler. O zat gözlerini açtığında kendisini Kastamonu’da evinin kapısında bulur.

HZ. PİR ŞEYH ŞABAN-I VELİ ASA SUYU EFSANESİ
Bu efsane konusunu Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin göstermiş olduğu bir kerametten alır. Efsaneye göre günümüzde Hz. Pir’in adını taşıyan külliyenin içinde bir çeşmeden akan Asa Suyu’nun Şeyh Şaban-ı Veli’nin asasını yere vurmasıyla çıktığı rivayet edilir. Tadı ve kokusuyla “Zemzem Suyu” olarak adlandırılan bu suyun halk tarafından şifalı olduğuna inanılır.

Kaynak: Kastamonu Tarihi