Konusunu, ilim merkezi Buhara’nın yetiştirdiği tefsir ilminde son derece başarılı olan Müfessir Alaadin Hazretleri’nin, Kastamonu’ya dair bıraktığı alametlerden alır. Alaaddin Hazretleri’nin doğum tarihi tam olarak bilinmese de 13. yüzyılda Buhara’da doğduğu rivayet edilir. Buhara’dan hacca giden Alaaddin Hazretleri yaşamını Medine’de sürdürme kararı alır. Kastamonulu bir zatın kızıyla evlenir ve kutsal topraklarda hayatına mutlu bir şekilde devam eder. Bir gece rüyasında Hz. Ebubekir (R.A.) girer ve ona, senin Ümmet’i Muhammed’e faydalı olmak için farklı diyarlarda hizmet etmen gerekirken, sen burada Resulallah’ın diyarını çekilip nefsini emniyette tutma çabası içerisindesin, bu olmaz der. Bunun üzerine Alaaddin Hazretleri, uyandığında eşiyle konuşur ve konuşmada eşinin ana yurduna gidip oradaki insanlara fayda sağlamaya karar verilir. Kastamonu’da tefsir dersi vermeye başlayan Alaaddin Hazretleri, yaşamı boyunca çok sayıda öğrenci yetiştirir. Hakkın rahmetine kavuşmadan önce bir öğrencisinin Kur’an dersleri yarım kalmıştır. Bir gün onun rüyasına girerek ona “kabrime gel” der ve dersini her gün mezarlığa gelen bu öğrenciyle burada tamamlandığı rivayet olunur.


Müfessir’i Aladdin’le alakalı anlatılan başka bir efsaneye göre, Aladdin Efendi, Taşkent veya hicaz bölgesinden hac vazifesini yerine getirmek için gittiği Mekke’de parasız kalır. Buna karşın icazetini gösterdiğinde veya bir vaiz olduğunu söylediğinde orada kendisine vaaz verdirilir ve Müfessir’i Aladdin de geçimini bu şekilde sağlamaya başlar. Bir gün, Kastamonu’dan gelen bir kişi Müfessir’i Aladdin’in vaazını dinlerken Müfessir’i Aladdin’in ağzından kaçırdığı Türkçe kelimeleri işitir. Vaaz bittikten sonra bu kişi Müfessir’i Aladdin hazretlerine şöyle der: “Hocam bizim beyimiz âlim, ulemayı çok sever, gelin ben sizi memleketime götüreyim.” Bunun üzerine Müfessir’i Aladdin Kastamonu’ya gelir. Hatta Müfessir’i Aladdin’in bu kişinin kızıyla evlendiği söylenmektedir. Müfessir’i Aladdin Kastamonu’ya gelince, ehlisünnet ve cemaat olması sebebiyle kendisinden hem bir tefsir yazması hem de öğrenci yetiştirmesi istenir. Bu vesile ile medreselerde bulunan en zeki 10-15 öğrenci kendisine gönderilir. Ama Kuran-ı Kerim’in 27.cüzünün tefsirine gelindiğinde Müfessir’i Aladdin vefat eder. Rivayet odur ki, Müfessir’i Aladdin öğrencilerine “mezarıma gelin orada kalan son 3 cüzün tefsirine devam edelim”, der ve son 3 cüz bu şekilde tamamlanır. “Cevahür’ul eşraf” ya da “cezahüru’l estaf” isminde olan bu eser şu an Konya Mevlâna Müzesinde bulunmaktadır.
Mufessiraladdinturbe

IŞIKLI TÜRBE

Bu efsane konusunu Kastamonu ilinde yer alan Müfessir Aladdin Türbesi’nden almaktadır. Efsaneye göre “Türbeyi yıkıp başka bir yere daha iyisini yaparız’ diyerek, bu türbenin yakınındaki gecekondulara yol açmak için bir buldozer getirtilir. Ancak, buldozerin türbeye her yaklaşışında motor durur. Araç bir türlü çalıştırılamaz. Ardından insan gücü kazmalarla işe getirilir. Kazmalar toprağa saplanıp kalır, bir türlü çıkarılamaz. Zorlayınca da sapları kırılır ve türbenin civarında geceleri garip ışıklar görülünce de, işçilerin korktuğu, işi bırakıp kaçtığı rivayet edilir. Işıklı Türbe olarak da bilinen Müfessir’i Aladdin Türbesi ile ilgili başka bir efsane de Dr. Gültekin Caymaz tarafından anlatılır. Rivayete göre Dr. Caymaz, bir gezisi esnasında öyküsü dikkatini çektiği için ziyaret ettiği türbenin fotoğraflarını çeker. Fotoğraflar arasında ayaklı sehpa yardımı ile çektiği türbe önünde kendisinin olduğu fotoğraflar da vardır. Ankara’da filmler banyo edildiğinde hayretle görür ki, kendini çektiği fotoğraflarda çevresinde yaygın bir ışık alanı oluşmuştur. Olayı açıklığa kavuşturmak için tekrar Kastamonu’ya gelir. Farklı açılardan, kendisinin ve başka kişilerin fotoğraflarını çeker. Çektiği fotoğraflarda ışık alanları vardır. Fotoğrafı çekilenlerde bu ışıkları gördüklerini söylerler. Fakat oradan uzağa gidildikçe ışıklar görünmez.

Işıklı türbe ile ilgili bir diğer efsanenin ise 1940’lı yıllarda yaşandığı rivayet edilir. Türbenin olduğu güzergâhta yol yapımına başlanmış ancak bir sürü aksilik yaşanmıştır. Halk burada bir ermiş olduğunu ve yol yapım çalışmasının durdurulmasını talep etmiş ama sözlerini dinletememişlerdir. Makinaların işlev görmediği alana insan gücü, kazma ve kürekle girmeyi denemişler. Efsaneye göre bir işçinin kazmayı toprağa vurmasıyla güneş gibi parlayan ışığın gökyüzüne yükseldiği ve o işçinin felç olduğu rivayet edilir. Bu olaydan sonra yol yapım çalışması durdurulmuş ve proje türbenin üst tarafından geçen bir güzergâh ile tamamlanmıştır.

MUM IŞIĞI EFSANESİ

Bu türbeyle anlatılan efsanelerden bir diğerinde: Türbeye bir gün iyi niyetli olmayan kişiler gelir. Bu kişilerin türbeden şehre baktıklarında şehrin orda olmadığını gördükleri, şehirden türbeye baktıklarında ise türbenin yerinde bir mum ışığı gördükleri rivayet edilir.

Editör: Serkan Kebecioğlu