Yazımızın esas konusuna geçmeden evvel Siyonist markaları boykot etmeye devam ediyoruz. Mümkün olduğunca yerli ve milli markaları tercih etmeye çalışacağız.

Şimdi de yazımızın gerçek konusuna dönelim. Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğu ne yazık ki vergi kaçırıyor. Vergi kaçırmayan kişi sayısı az ve bu vergi kaçırmayan kesimin de önemli bölümü kamu personeli. Yani maaşını devletten aldığı için vergi peşin olarak kesiliyor. Kamu personelinin vergi kaçırma şansı yok. Vergi kaçırma imkanı olsaydı bu kesimin de muhtemelen bir kısmı vergi kaçırırdı. Vergi kaçırmanın bu kadar yüksek oranda olmasının ekonomik sonuçları neler? Bu yazımızda biraz buna değinelim.

Aynen insanların olduğu gibi devletlerin de bütçesi vardır. Devletlerin de gelirleri ve giderleri vardır. Devletin gelirlerinin en büyük kısmı vergilerdir. Devlet vergiler ile altyapı yatırımları (yol, köprü, Organize Sanayi Bölgesi vb) yapar; eğitim, sağlık, adalet, iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarını karşılar; sosyal yardımlarda bulunur. Ancak vatandaşlar vergileri kaçırırsa haliyle bu harcamaların bir kısmı yapılamaz. Örneğin; vergiler ödenmezse Ilgaz tüneli, Kastamonu havalimanı, Kastamonu devlet hastanesi, Kastamonu üniversitesi, Kastamonu Milli eğitime bağlı okulların yenilenmesi gibi yatırımlar yapılamaz.

Vergi kaçırmanın bu kadar yaygınlaşması düşük gelirli kesim ve kamu personelinin rahatsızlık duymasına neden olur. Adama bir bakıyorsun! Mercedes’lere biniyor, Bilmem kaç odalı lüks evlerde oturuyor. Bazısı da bunu görgüsüzce sosyal medyada paylaşıyor. Sonra adamın ödediği vergi ortaya çıkıyor. Adamın ödediği verginin asgari ücretlinin ödediğinin biraz fazlası olduğu ortaya çıkıyor. Adam evinden belki 50,000 TL (belki de daha yüksek) kira alıyor ama bunun vergisini ödemiyor ve kiracı da zar zor ödediği kiranın vergisinin ödenmediğinin farkında. Haliyle kiracı rahatsız oluyor. Toplum haliyle bundan rahatsız oluyor. Adam işyerinden 30,000 TL aylık alıyor, ama SGK’ya asgari ücret alıyormuş gibi gösteriliyor. İşçi haliyle bu durumdan rahatsız. Toplumsal barış bundan zarar görüyor.

Bir diğer sonuç da Türkiye’de dolaylı vergilerin ağırlığının artması ve dolaysız vergilerin ağırlığının azalmasıdır. Bu kısmı açıklamak için öncelikle dolaylı ve dolaysız vergilerin tanımını yapalım. Dolaysız vergiler, kişi ve kurumların gelirleri üzerinden doğrudan alınan vergilerdir. Yani kişi ayda 50,000 TL alıyorsa devlet misal bunun 20,000 TL’sını vergi olarak alır. Örneğin; Gelir ve kurumlar vergileri bu tür vergilerdir. Dolaylı vergiler ise kişilerin gelirleri değil harcamaları üzerinden alınan vergilerdir. Yani markete gittiğimizde falanca ürünün %18’ini ÖTV veya KDV gibi isimlerle aslında vergi olarak öderiz. Tanımı yaptığımıza göre konuya geri dönelim. Türkiye’de toplumun çoğu vergi kaçırdığı için devlet dolaysız vergi tahsilatının yetersiz olduğunu görür. Vergi kontrollerini de sıkıştıramaz, çünkü seçimler vardır. Yani vergi kaçıranlar aynı zamanda seçmendir. Devlet te “madem gelir üzerinden yeterince vergi toplayamıyorum o zaman harcamalar üzerinden vergi toplayayım” der ve dolaysız vergileri artırır. Çünkü bir şekilde yolları, köprüleri, hastaneleri yapması gereklidir. Bu süreç Türkiye’de belki de 1923’den beri sürmektedir. Bu aslında “biz otomobil, cep telefonu vb. ürünleri neden yurtdışından daha pahalıya alıyoruz?” sorusunun da cevabıdır. Gelişmiş ülkelerde malların çoğu Türkiye’ye nazaran daha pahalıdır, çünkü adamların gelirleri daha yüksektir. Bu doğaldır, ama otomobil gibi birkaç mal Türkiye’de daha pahalıdır. Bunun nedeni de Türkiye’de dolaysız vergilerin toplanmasında yaşanan sıkıntılardır. Dolaysız vergi hasılatı yapamayan devlet mecburen otomobil gibi malların üzerindeki ÖTV gibi vergileri artırır.

Yurtdışında özellikle Avrupa ve ABD gibi ülkelerde ise tersine dolaysız vergilerin payı daha yüksektir. Vergi kontrolleri sıkı biçimde yapılır, vergi kaçırmanın cezası da oldukça ağırdır. Örneğin; ABD’de ünlü mafya babası Al Capone hakkında diğer suçlarından dolayı yeterli delil bulunamamış ama vergi kaçırdığı tespit edildiği için uzun süre hapishanede kalmıştır. Yurtdışında vergi kaçırdığınız tespit edilirse üç beş kuruşla veya birkaç ay hapisle paçayı kurtaramıyorsunuz. Bayağı bir hapis cezası var. Gelişmiş ülkelerde devlet gelirler üzerinden yeterince vergi topladığı için otomobil, cep telefonu gibi malların vergilerini düşük tutar. Bu nedenle de otomobil fiyatları uzun süredir Türkiye’den daha ucuzdur.  Örneğin; 1990’lı yıllarda Samsun, Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlarda top oynamış önemli bir futbolcu bile yurtdışından gelen kaçak Mercedes’i satın aldığı için ceza almıştır.

Vergi kaçırma meselesinde toplumun karşısına çıkan sorunu şöyle açıklayalım. Biz vergi kaçırınca refahımızın artacağını sanıyoruz. Bu nedenle vergi kaçırıyoruz ama otomobil galerisine gidince de “bizden daha zengin ülkelerde otomobil fiyatları daha düşük” diye itiraz ediyoruz. Bu döngü de 100 seneden fazladır devam ediyor. Bu konuyu bir istatistikle zenginleştirelim. 85 milyonluk Türkiye’de son yayınlanan istatistiğe göre 28 milyon motorlu araç ve 15 milyon otomobil var. Bu da son 20 yılda refahımızda biraz artış olduğu için... yoksa 2000 yılında 65 milyonluk ülkede sadece 4 milyon otomobil vardı. Yanlış okumadınız sadece 4 milyon. Yani neredeyse kimsenin otomobili yoktu. Son 20 yılda yükseldi ama yine de yeterli değil. Gelişmiş ülkelerde ise otomobil sayısı nüfusun aşağı yukarı yarısı kadar…

İbni Haldun’un ismini çoğunuz duymuştur. Sosyoloji biliminin babası olarak kabul ediliyor. Mukaddime isimli eserinde vergi oranlarının düşük olduğu ülkelerde refahın daha fazla olduğunu söylüyor. Hatta 1980’li yıllarda Reagan ABD başkanı seçildiğinde İbni Haldun’dan bahsederek vergileri indirmişti. Avrupa’da gelir vergileri %50’ye yakın. Türkiye’de gelir vergileri biraz daha düşük. Eğer vergi denetimini sıklaştırırsak, vergi kaçırmayı maliyetli hale getirirsek, vergi kaçırmanın cezalarını artırırsak vergi hasılatını artırır, gelir vergisi oranlarını daha da düşürebiliriz. O zaman da yatırımları ülkemize çekerek Çin gibi 20-30 sene boyunca istikrarlı ekonomik büyüme yakalayabiliriz.