Toplumsal Politikalar Başkanlığı ve Genel Başkan Yardımcısı İmren Nilay Tüfekçi’nin de aralarında bulunduğu heyet, Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın, GİK üyesi Kübra Dursun ve MDK üyesi Ozan Canyurt ile birlikte şehri ziyaret etti. Heyet, STK temsilcileri, esnaf ve vatandaşlarla bir araya gelerek görüş alışverişinde bulundu. Heyetin Kastamonu programı, saat 18.00’de yapılan ve basına açık olan toplantı ile devam etti. Toplantıda yapılan açıklamalarda, İYİ Parti’nin terör, ekonomi ve milli birliğe dair duruşu vurgulandı. Parti yetkilileri, terörle müzakere edilmeyeceğini ve teröristlerle pazarlık yapılmayacağını bir kez daha net bir şekilde ifade etti.

Heyetin toplantı sırasında yaptığı açıklamalar ise şöyle aktarıldı:

Whatsapp Image 2025 09 01 At 19.42.44

İYİ PARTİ KASTAMONU İL BAŞKANI METİN YAZKAN:

“Bugün bizim için çok mutlu bir gün, çok güzel bir gün. Bugün partimiz adına 81 ilde il ve ilçe teşkilatlarımız ve genel merkezimiz üyeleri, yöneticileri, milletvekillerimizle beraber sahadayız. Genel Başkan Yardımcımız, Toplumsal Politikalardan Sorumlu Başkanımız Sayın İmran Hanım, Trabzon Milletvekilimiz Yavuz Bey, Toplumsal Politikalar Başkanlığı Yardımcımız Hüseyin Özlük Beyefendi, Genel Değerli Kurul Üyemiz, Karabüklü hemşerimiz Kübra Hanım ve eniştemiz, aynı zamanda Karabüklü Ozan Bey aramızdalar. Hep beraber bugün Kastamonu'da STK'ları ziyaret ettik. Esnaf, abilerimizi, ablalarımızı ziyaret ettik ve şu anda da ilçe başkanlarımızla beraber bir toplantı gerçekleştireceğiz. Malumunuz, dördüncü olağan kongrelerimiz artık başlıyor. Kongre sürecindeyiz. Amacımız, bir geçiş süreci yaşadık. Bu süreçten sonra İYİ Parti'yi Kastamonu'da şahlandırmak olacaktır. Tabii bunu hepimiz yapacağız. Şimdiden kongre sürecimizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.”

İYİ PARTİ TOPLUMSAL POLİTİKALAR BAŞKANI-GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İMREN NİLAY TÜFEKÇİ:

“Malumunuz, tabii ki de konumuz ve birinci önceliğimiz, birinci vazife olarak çıktığımız bu yolda Terörsüz Türkiye ambalajıyla önümüze sunulmuş süreci doğru bir şekilde ifade etmek. Bununla ilgili, il başkanım da ifade ettiği gibi 81 ilde eş zamanlı genel merkez heyetlerimizle beraber milletvekillerimizin, divan üyelerimizin, genel merkezdeki yönetim kadrolarımızın içinde bulunduğu heyetlerimizle beraber sahalardayız. Bu dört günün sonunda eminim ki çok büyük bir çarpan etkisiyle, çok büyük bir yankıyla hem medyada hem de sahada etkisini göreceğiz.

Nedir bizim bu sürece karşı tutumumuz? Bu sürece karşı bakış açımız? Biz diyoruz ki, İYİ Parti olarak teröristle müzakere edilmez, teröristle pazarlık edilmez, teröristle mücadele edilir. Ve bu Terörsüz Türkiye söylemiyle, ambalajıyla aslında bize önümüze sunulan nedir? Ufacık bunu açıklamak isteriz. İYİ Parti bakış açısından bu neye tekabül etmektedir?

Biz bunu, ilk öncelikle bu komisyona katılmama kararını şu yönde verdik: Çünkü bir komisyonda verilen kararların meşruiyetini sağlayan husus, orada demokratik ortamın sağlanması ve orada kullanılan evet-hayır oylarıdır. Bizim, o komisyonda görüşülecekleri öngörmemiz, tahlil etmemiz hiç zor değildi. Biz bunları öngörerek, orada vereceğimiz hayır oylarının, orada görüşülenlere meşruiyet kazandırmaması açısından bu komisyona katılmama kararımızı aldık ve bunu en başından itibaren, Sayın Genel Başkanımız Musavat Dervişoğlu’nun net duruşuyla beraber aynı iradeyle devam ettiriyoruz. Bu konuda ana muhalefete de çağrımızı yaptık. Biz üzerimize düşen vazifeyi, fazlasıyla bu minvalde yerine getirdiğimizden dolayı çok mutlu ve gururluyuz.

Komisyona katılmama kararı aldık. Sonrasında gördük ki dediğimiz gibi çok öngörülebilir bir durumdu; analiz etmesi çok zor değildi. Daha ilk komisyon toplantısından çıkan başlıklar, bize komisyona katılmamamızda ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Keza, 2013 yılında terörist başı, bebek katili Abdullah Öcalan'ın çizdiği yol haritasının bir uygulaması olduğunu komisyonda biz görüyoruz.

Ne diyordu 2013 yılında daha kendileri? Komisyonlar kurulacak, demokratik zemin hazırlanacak, bizim haklarımız aranacak ve özerklik yolunda adımlar atılacak. Biz gerekiyorsa geri çekilmeler yapacağız, ama bu geri çekilmeler aslında yanlış adımlar olmayacak. Neden? Çünkü zaten sınır ötesinde Suriye'de bizim bir yapılanmamız var. Bunu söylediğimde 2013’tü ve 2025’e geldiğimizde, hem Suriye’de hem Irak’ta onların o zamanki söylediğinden daha güçlü bir yapılanma olduklarını görüyoruz. YPG, 100.000’in üzerinde profesyonel ordusuyla Suriye’de konuşlanmış durumda.

Dolayısıyla, bizim burada “Terörsüz Türkiye” diye konuştuğumuz PKK sıfırlandı, PKK silah bıraktı büyük bir yalandır. Beş yıl önce Cumhurbaşkanımız “YPG eşittir PKK” diyorduysa eğer, bu gerçekti. Şu anda da hâlâ önümüzde aynı gerçekliğiyle duruyor. O zaman “PKK silah bıraktı” diyemeyiz. Bizim için tehdit oradan kalktı diyemeyiz.

Terörsüz Türkiye’yi istemeyen bir İYİ Parti elbette ki yok. Terörsüz Türkiye’yi kim istemez? Herkes ister. Lakin bizim aklımızla, vicdanımızla, milli hassasiyetlerimizle alay edildiğini gördüğümüz zaman, biz buna karşı elbette ki haklı tepkimizi ortaya koyuyoruz ve irademizi sergiliyoruz. Bununla ilgili doğru dille, doğru yolla vatandaşlarımıza ulaşmamız lazım. Bu yüzden de bu heyetler kuruldu ve biz şehir şehir ülkemizi geziyoruz.

Peki, ülkemizin yegâne sorunu bu mu? Elbette ki değil. Ülkemizin çok fazla sorunları var ve bunların hepsi çok büyük başlıklar: Adalet, ekonomi, eğitim, tarım, milli güvenlik… Bunların hepsi başlı başına, en major sorunlarımızdan, en hızlı çözüm bekleyen sorunlarımızdan. Lakin bunların hepsini çözebilmemiz için önce milli birliğimizi ve beraberliğimizi, esas ulus birliğimizi korumamız şart. Çünkü bu cumhuriyet, 100 yıl önce kuruldu, 1923, ve bize emanet edildi. Biz bu görevi layığıyla yerine getirmekle mükellef olduğumuzu hissediyoruz.”

İYİ PARTİ TRABZON MİLLETVEKİLİ YAVUZ AYDIN:

“Memleketin ve milletin en büyük sorunu şu anda, baktığınız zaman, ekonomi. Emeklinin durumu, esnafın durumu, işçinin durumu, köylünün durumu, çiftçinin durumu… Baktığınız zaman sorunlar bunlar. Ama ne yazık ki ülkede gündem o kadar hızlı gelişiyor ki, biz bir ekip halinde çalışıyoruz; bazen biz bile gündemi kaçırdığımız zamanlar oluyor. Danışmanlarımız var, politikaları takip eden arkadaşlarımız var; hem bizlerin hem partimizin ayrı ayrı var. Yani gündem o kadar hızlı ilerliyor ki, bazen bizim bile zaman zaman gündemi kaçırdığımız durumlar oluyor. Halbuki biz ülkenin gerçek sorunlarını konuşmamız lazım. Ama bugün baktığınız zaman, ülkenin gerçek sorunlarını konuşamıyoruz.

Genel Başkan Yardımcısı bahsetti. İşte ne yazık ki burada önümüze servis edilen bir durumla karşı karşıyayız. Mecliste bizler, ülkenin gerçek sorunlarını dile getirmek için hazırlık yapıp meclise gidip gündeme getirme noktasına yaklaştığımızda, bir bakmışsınız DEM Parti'nin Grup Başkan Vekili bir konuşma yapmış. Hayır kardeşim, bu milletin sorunu değil; ben buna cevap vermek zorundayım diyoruz.

Biz Türk Milliyetçiliği ile temayüz etmiş bir yapıyız. Buna cevap vermezsek, Türk Milleti adına, millet adına olan sorumluluğumuzu yerine getiremeyiz. Bakış açısıyla birlikte, milletin gerçek sorunlarını dile getirememek gibi bir durumla da karşı karşıya kalırız. Bunu da çok canlı yaşadık.

Demin Grup Başkan Vekili, O İmralı heyeti-biz ona ihanet heyeti diyoruz-O İmralı heyetinin dokuz maddelik bildirisini mecliste okuduğunda, ben ekonomiyle ilgili bir çalışma yapıyordum, emekliyle, esnafla ilgili bir çalışma yapıyordum. Konuşmada iki saat vardı. Ben odamda hazırlanırken, bebek katili Öcalan'ın mecliste 9 maddelik önerisini okuyunca, ülkenin gerçek sorunlarının dışına çıkıyoruz. Milli hassasiyetlerimiz ve omurgamızın bize emrettiği duruşu ortaya koyuyoruz.

Ne oluyor bu sefer? Gündem, gerçek gündemden çıkmış oluyor. Ama ne yazık ki ülkenin içinden geçen bu durumdan, Türk milletinin çoğunluk bir kesiminin memnun olduğunu düşünmüyorum. Ne yazık ki, grubu olan siyasi partiler içerisinde tek bu konuda dik duran, tek bu konuda tavır koyan, tavır gösteren bir siyasi parti görünümü veriyoruz.

Bu sürece, hem Genel Başkanımız hem divan eğitimimiz hem genel merkez yöneticilerimizle birlikte, ortak aldığımız kararla ciddi anlamda bir refleks gösteriyoruz. Mesela, bu konuyla ilgili Genel Başkanımız bizi bir toplantıya aldı. Divan ve milletvekillerini bir toplantıya aldı. “Ben görüşümü en son açıklayacağım,” dedi. Hepimize söz verdi. Yüzde yüz oranında bu sürece karşı bir duruş sergiledik.

Ardından Genel Başkanımız, “Başkanım, doğru mudur?” dedi. Doğrudur, dedi. “Ben de böyle düşünüyordum. Sizlerin de yüzde yüz oranında bu sürece, bu bakış açınızdan dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum” dedi. Gerçekten istemezdik bu konuda tek kalmayı. Biz diğer muhalefet partilerinin de bu sürecin içerisinde olmamasını önerdik, olmamasını talep ettik. Ama ne yazık ki, şu anda muhalefet partileri de dahil olmak üzere kurulan bu ihanet komisyonunun içerisinde yer alarak, Genel Başkan Yardımcımızın da bahsettiği gibi Öcalan'ın talimatıyla kurulmuş bu komisyona, üye vererek duruşu ne olursa olsun-ister hayır desin, ister evet desin, ister çekimser kalsın-orada bulunmak, o komisyonu meşrulaştırmak demektir.

Biz sayımız üçtü; vermedik. Çoğunluğa etki edemeyeceğimiz bir durumda, o komisyonu meşrulaştırmanın hiçbir önemi yok. Orada ne konuşulduğunu biliyoruz; neler konuşulacağını zaten İYİ Parti'nin kadroları ve Genel Başkanı aylar önce söyledi. Şimdi bakıyorsunuz, bizim aylar önce söylediklerimiz bugün komisyonun içerisinde konuşuluyor. İhanet süreci içerisinde konuşuluyor. Tespitlerimizi bugün DEM Parti'nin eş başkanları ve Grup Başkan Vekilleri söylüyor. Grup Başkan Vekili, 2-3 gün önce, “Bu komisyon Öcalan için kurulmuş olan bir komisyondur” dedi.

Şimdi, 22 Ekim’de umut hakkı verilerek meclise çağrılan Öcalan, bizim duruşumuzla, Genel Başkanımızın duruşuyla, cesedimizi çiğnemeden buradan geçemezsiniz duruşuyla baktılar ki meclise getiremeyeceğiz. Bu sefer, “Komisyon kuralım, meclisi Öcalan’ın ayağına getirelim,” dediler. Bakın, önümüzdeki günlerde göreceksiniz: Bu komisyon, Öcalan’la birlikte buluşacak, Öcalan’ı dinleyecek, muhatap alacak. Türk Devleti, Türk Devleti bir terörist başıyla muhatap olamaz.

Başkanlarım, memleket iyi gitmiyor. Ne demek ya, terörist başıyla, 50 bin kişinin katiliyle muhatap olmak demek ne demek? İnsanın vicdanı sızlar ya. Şehit aileleri derneklerini geziyoruz, gazi ve dul-yetim derneklerini geziyoruz. Herkesin yüreği kan alıyor. Onun için, biz bu sürece başında durduğumuz gibi, sonuna kadar dik duracağız. Bu ülkeyi böldürmeyeceğiz, cumhuriyeti yıktırmayacağız. Bu konuda kararlıyız. Bu konudaki duruşumuz nettir. Net durmaya da devam edeceğiz.”

İYİ PARTİ TOPLUMSAL POLİTİKALAR BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN ÖZLÜK:

“Ben 1993 yılında, teröristlerle girdiğim çatışmada roketli saldırı sonucu her iki gözümü, elimin büyük bir bölümünü ve işitme yeteneğimin yüzde 50’sini kaybettim. Barış, demokrasi ve özgürlük ne kadar kulağa hoş geliyor, değil mi? İşte bu barış, demokrasi ve özgürlük sosuyla soslanmış ve bizim önümüze konulmuş komisyonun, DEM Parti tarafından esas fikri, ana fikri-ben de İmran Başkanımızdan duydum şöyle: DEM yetkilileri diyor ki, “12 metrekarelik bir hücreye Abdullah Öcalan artık hapsedilemez, özgürlüğü verilmesi gerekiyor.”

Ben, 622 tane gözlerini kaybeden gazinin adına buradan sesleniyorum. Benim durumumda olan Türkiye’de yaşayan 622 gazi var. Her iki gözlerini kaybetmiş. Körlük ne demek biliyor musunuz? Hemen burnunuzun dibinde simsiyah bir duvar. Sağınıza dönüyorsunuz aynı duvar. Solunuza dönüyorsunuz aynı duvar. Arkaya dönüyorsunuz aynı duvar. Dokunmaya çalışıyorsunuz ama o duvara dokunamıyorsunuz. Ben 33 yıldır bu karanlığın içinde yaşıyorum. Bu karanlığın içinde yaşamak, bir metre karelik bir alana hapsolmak demektir.

Terörist başı, bebek katili, 12 metrekarelik yerde… Biz medyadan görüyoruz: Sekreteryaları ve danışmanlarıyla birlikte, sağlık kontrollerinden her hafta geçirilerek yaşıyor. 1999’da Türkiye’ye teslim edilmesinin sebeplerinden biri de bu süreci tamamlayabilmek için terörist başının yaşatılması gerekiyordu. O nedenle, şu ana kadar 12 metrekarelik bir hücrede-bizim gördüğümüz 12 metrekarelik bir hücrede ama sarayda yaşıyor. Benim durumumda olan 622 gazi ise 1 metrekarelik bir alanda yaşıyor.

Biz Güneydoğu’da çok mücadele verdik ve çok acılar çektik. Bir tane gazimizin söylediklerini size, onun diliyle aktarayım: Serdar Çelensu diye bir gazi arkadaşımız, belden aşağısı tutmuyor; roketli saldırıda belden aşağısını kaybetmiş. Onun annesi, komşularına, “Benim Serdar’ım hiç emeklemeden yürüdü,” diye hep övünürmüş. Serdar eve geldiğinde, “Anacığım, 20 yaşıma kadar emeklemedim, ama bundan sonraki hayatımda hep emekleyerek devam edeceğim” demiş.

Erkan’dan bahsedeyim size: Erkan, mavi gözlü, yakışıklı bir çocuktu. Gülhane'den taksiye bindirdiler. Annesiyle babası önde. Bir bacağı yoktu. Erkan, İstanbul’a doğru yola çıktı. Saat 5’e doğru babasına dedi ki, “Neredeyiz baba?” Babası, “Oğlum, çok az kaldı eve,” dedi. Erkan, “Akşama kadar biz bir kenarda bekleyelim, ben mahalleye bu şekilde girmek istemiyorum,” dedi; çünkü Erkan’ın bir bacağı yoktu ve her iki gözünü de kaybetmişti. Akşam 9’a kadar beklediler. Sokağa girdiklerinde, mahalleli 9’a kadar beklemiş. Araba görününce, “Erkan! Erkan!” diye bağırmaya başladılar. Tabii arabanın kapısı açıldı. Herkes, Erkan’ın inmesini bekliyordu. Erkan inemedi; babası sırtına aldı. O ıslık çalan, “Erkan!” diye tezahürat yapan insanların hepsi sustu ve gözyaşıyla Erkan’ı evine uğurladılar. Erkan, 4 yıl evinden dışarı çıkamadı.

Buna benzer birçok ıstırap yaşayan şehit anneleri, şehit eşleri, şehit çocukları var. Gaziler var; gözlerini, kollarını, bacaklarını kaybetmiş. İşte bize “barış, demokrasi ve özgürlük” diye yutturulan komisyonun esas amacı, şu anda hapishanede bulunan teröristlerin serbest bırakılması; daha da ileri giderek, teröristlerin affedilerek siyaset yapmasının önünün açılması; terörist başının serbest bırakılarak DEM’in başına geçirilmesidir.

Biz bu sürece, tek başımıza da olsa, Genel Başkanımızın deyimiyle, “Bizim cesetlerimizi çiğnemeden bu süreci başaramayacaklar,” diyoruz. Ve bizim cesetlerimizi çiğnemeden de o şerefsiz Abdullah Öcalan-çok özür diliyorum ama bunu söylemek istiyorum-o kürsüden, meclisten, gazi meclisimizden gelip asla konuşamaz. İlk önce ben karşısına çıkarım. Ben, gözlerini kaybeden; damarlarında Türk halkının vergileriyle iliklerine kadar beslenen bir vatandaşım. Borcum var; borcumu ödemiş değilim. Ben gözlerimi kaybettim diye borcumu ödemedim. Ve mücadele edeceğim.”

İYİ PARTİ GİK ÜYESİ KÜBRA DURSUN:

“Hüseyin Başkan'ın sözlerinin üstüne: 1999 yılında teslim edildi terörist başı, evet. O dönemin siyasi büyükleri, diyeyim; bugünün de çıkmasına destek verenler dediler ki, ‘Asılsın, öldürülsün.’ Ne değişti? Ne oldu? Hala anlayabilmiş değilim ben. O günden bugüne ne oldu?

Bir Türk genci olarak, bir Türk evladı olarak, Hüseyin Başkanımın ve Hüseyin Başkanım gibi olan herkesin, ben sonuna kadar canımla, kanımla, dişimle her zaman arkasında olacağıma, Hüseyin Başkanım, söz veriyorum. Bazen “Yoruldum,” diyorum. Bugün “Yoruldum,” dediğim yerde utandım. Özür diliyorum senden de. Yorulmak yok. Hepimizin daha fazla çalışması, daha fazla mücadele etmesi gerekiyor.

Birçok insanın gidecek, bence ülkesi var; ama bizim gidecek başka bir ülkemiz yok. Bizi de kimse zaten kabul etmez. Etmesinler de. Birinci vazife olarak biz bu yola çıktık: Atatürk’ün izinde, Sayın Genel Başkanımız Musavat Dervişoğlu’nun da yolunda. Bu heyetle burada olmaktan, bir arada olmaktan, Kastamonu’da da olmaktan çok mutluyum, çok gururluyum.”

İYİ PARTİ MDK ÜYESİ OZAN CANYURT:

“Bugün, baktığımız zaman, inandığımız ülkemizin kurucu değerlerine ters geldiğini düşündüğümüz bir fikri, bir düşünceyi sizlerle paylaşmak için karşınızdayız. Baktığınız zaman, Anayasamızın 54. maddesindeki tanım, vatandaşlık bağıyla Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlı olan herkesi Türk vatandaşı olarak kabul eder.

Ve bugün geldiğimiz noktada, hiçbir Kürt kökenli vatandaşımız çocuğunu okula yazdırırken sorun yaşamıyor. Okula yazdıracağı zaman, Milli Eğitim Bakanlığında ‘sizin evladınız Kürt’ diyen yok. Ya da hastaneye gidip tedavi olacağınız zaman, tabiyetinizle ilgili sizi önceliklendiren ya da sona bırakan bir süreç yok. Bu ülkede Kürt kökenli vatandaşlarımız, her birimiz gibi rahatlıkla işe girebiliyor; milletvekili olabiliyor, bakan olabiliyor, cumhurbaşkanı veya cumhurbaşkanı yardımcısı olabiliyor. Ve geldiğimiz noktada biz biriz ve bütünüz.

Aradan geçen 22 yıllık AK Parti iktidarında ne oldu da bugüne kadar bahar çiçekleri açmazken, çiçeklerin açması için bir irade ortaya konmaya çalışılıyor? Biraz geriye gidelim: Bu teşkilatlarla ve sizlerle beraber, 2023 seçimlerinde biz sahadayken, bizim gittiğimiz pazarda, bizim gittiğimiz esnaf ziyaretinde, bizim gittiğimiz parklarda ellerimizi sıkmadılar, bizi de tokat yapmadılar. Dediler ki, “Siz onlarla berabersiniz. Siz bu ülkeyi böleceksiniz. Siz, Apo’yla çıkartacaksınız.” Bir akıl tutulması yaşıyoruz.

Muhabir: Ercan Çatal